ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu politikasının ana skalası konumundaki İsrail konusunda bazı müzakerede her ne kadar Kushner ön planda gözüküyor olsa da, Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi Macar asıllı Yahudi göçmen bir ailenin çocuğu olan Ortodoks JasonDovGreenblatt, Başkan’a en yakın isim olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim Greenblatt, Başkan Trump’ın ziyareti öncesi Mart ayında Ortadoğu’ya yaptığı ziyaret sırasında, Ürdün’de gerçekleşen Arap Ligi Zirvesi’ne katılması ve Ramallah’ın kuzeyindeki El-Celzun Mülteci Kampı’na gitmesi şüphesiz herkesi şaşırtmış olmakla birlikte, tüm bu girişimleri konjonktürel gelişmeler ışığında işgal altındaki topraklar üzerinde oynanmak istenen oyunun ana senaryosunun sinopsisi (genel planı) olarak değerlendirmekte fayda vardır.
İsrail ve Filistin barışı için atılmaya çalışılan adımlarda, Trump’ın en yakın arkadaşı ve uzun yıllar Amerikan Yahudi Cemaati Liderliği’ni yapan Ronald Lauder’in de sürekli Kushner ve Greenblatt ile birlikte yakın temas içerisinde olması dikkat çekicidir. Başkan Trump’ın başına taktığı kipaile, “enthusiasm” (coşku) duygusu içerisinde “Ağlama Duvarı” (Wailing Wall-Ha-Kotel) ve “Soykırım Anıtı” (Yâd Vashem) ziyaretini gerçekleştirmesi, bir bakıma yeni İsrail politikasının ipucunu da ortaya koyar niteliktedir.
İsrail’in korunabilir sınırlarının mevcudiyetini Ortadoğu’nun güvenliği ve istikrarı için zaruri gören ve İsrail’in savunmasız kalabileceği sınırlara geri çekilmeye zorlanmasının ise bölge barışına hiçbir katkı sağlamayacağını ifade eden Trump yönetimi, aslında İsrail’in işgal altındaki GolanTepeleri’nden geri çekilmemesi gereğine vurgu yapmak suretiyle zemin hazırlamaya çalışmaktadır.
Bu arada Suudi Arabistan ile önemli bir silah satışı anlaşmasına da imza atan Trump, seçim döneminde diline pelesenk ettiği; “Kudüs’ü Yahudi Devleti’nin ebedi ve bölünemez başkenti olarak tanıyacaklarını ve ABD büyükelçiliğini de Kudüs’e taşıyacaklarını” açıklamasını bu ziyarette dillendirmemesi ise bu plandan geri adım atmış olduğu anlamına gelmemesi gerekir kanaatini taşıyoruz.
Donald Trump’ın, Ortadoğu ziyareti sırasında İran’ı hedef alan açıklamaları ve özellikle HAMAS ve Hizbullah’a yönelik mesajları, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun politikalarını destekler nitelikte olmuştur.
Trump, UNESCO’nun İsrail’i Kudüs’ten ayırmaya yönelik adımlarının tek yönlü olduğunu ve İsrail’in 3,000 yıllık bağını koparmayı amaçladığını ifade ederek, bu konularda ABD’nin özellikle BM İnsan Hakları Konseyi’nin diktatörlüklerle yönetilen ülkeler tarafından yönetilmekte olduğunu ve İsrail’e yönelik tutumlarından dolayı ABD’nin bu konseye sağladığı fonları kesmeyi amaçladıklarını ifade etmesi gerçekten büyük bir tezat oluşturmaktadır.
ABD yönetimi, bir yandan UNESCO vurgusu yaparken, diğer yandan Ortadoğu’da Mısır Devlet Başkanı Abdül Fettah el Sisi başta olmak üzere, diktatörlerle iş birliği içerisinde olduklarını göz ardı etmeye çalışmaktadır Donald Trump, Birleşmiş Milletler’i hedef alan açıklamasıyla da, bir bakıma uluslararası kuralları da kendi çıkarcı politikaları uğruna çiğneme yoluna gitmektedir. Trump, yeni Ortadoğu politikasında, İsrail’e önemli misyonlar yüklemeye çalışırken, İran’ı da yeni çatışma bölgesinin merkezi konumuna getirmeyi hedeflemektedir.
ABD yönetimi, Ortadoğu’da Suudi Arabistan’ı silaha boğarak, Suudi Arabistan ve İran arasındaki “gerilimli hava”nın ileride telafisi mümkün olmayan yeni tehlikeli gelişmelere zemin oluşturmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Donald Trump’ın Yeni Ortadoğu Politikası
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu politikasının ana skalası konumundaki İsrail konusunda bazı müzakerede her ne kadar Kushner ön planda gözüküyor olsa da, Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi Macar asıllı Yahudi göçmen bir ailenin çocuğu olan Ortodoks JasonDovGreenblatt, Başkan’a en yakın isim olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim Greenblatt, Başkan Trump’ın ziyareti öncesi Mart ayında Ortadoğu’ya yaptığı ziyaret sırasında, Ürdün’de gerçekleşen Arap Ligi Zirvesi’ne katılması ve Ramallah’ın kuzeyindeki El-Celzun Mülteci Kampı’na gitmesi şüphesiz herkesi şaşırtmış olmakla birlikte, tüm bu girişimleri konjonktürel gelişmeler ışığında işgal altındaki topraklar üzerinde oynanmak istenen oyunun ana senaryosunun sinopsisi (genel planı) olarak değerlendirmekte fayda vardır.
İsrail ve Filistin barışı için atılmaya çalışılan adımlarda, Trump’ın en yakın arkadaşı ve uzun yıllar Amerikan Yahudi Cemaati Liderliği’ni yapan Ronald Lauder’in de sürekli Kushner ve Greenblatt ile birlikte yakın temas içerisinde olması dikkat çekicidir. Başkan Trump’ın başına taktığı kipaile, “enthusiasm” (coşku) duygusu içerisinde “Ağlama Duvarı” (Wailing Wall-Ha-Kotel) ve “Soykırım Anıtı” (Yâd Vashem) ziyaretini gerçekleştirmesi, bir bakıma yeni İsrail politikasının ipucunu da ortaya koyar niteliktedir.
İsrail’in korunabilir sınırlarının mevcudiyetini Ortadoğu’nun güvenliği ve istikrarı için zaruri gören ve İsrail’in savunmasız kalabileceği sınırlara geri çekilmeye zorlanmasının ise bölge barışına hiçbir katkı sağlamayacağını ifade eden Trump yönetimi, aslında İsrail’in işgal altındaki GolanTepeleri’nden geri çekilmemesi gereğine vurgu yapmak suretiyle zemin hazırlamaya çalışmaktadır.
Bu arada Suudi Arabistan ile önemli bir silah satışı anlaşmasına da imza atan Trump, seçim döneminde diline pelesenk ettiği; “Kudüs’ü Yahudi Devleti’nin ebedi ve bölünemez başkenti olarak tanıyacaklarını ve ABD büyükelçiliğini de Kudüs’e taşıyacaklarını” açıklamasını bu ziyarette dillendirmemesi ise bu plandan geri adım atmış olduğu anlamına gelmemesi gerekir kanaatini taşıyoruz.
Donald Trump’ın, Ortadoğu ziyareti sırasında İran’ı hedef alan açıklamaları ve özellikle HAMAS ve Hizbullah’a yönelik mesajları, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun politikalarını destekler nitelikte olmuştur.
Trump, UNESCO’nun İsrail’i Kudüs’ten ayırmaya yönelik adımlarının tek yönlü olduğunu ve İsrail’in 3,000 yıllık bağını koparmayı amaçladığını ifade ederek, bu konularda ABD’nin özellikle BM İnsan Hakları Konseyi’nin diktatörlüklerle yönetilen ülkeler tarafından yönetilmekte olduğunu ve İsrail’e yönelik tutumlarından dolayı ABD’nin bu konseye sağladığı fonları kesmeyi amaçladıklarını ifade etmesi gerçekten büyük bir tezat oluşturmaktadır.
ABD yönetimi, bir yandan UNESCO vurgusu yaparken, diğer yandan Ortadoğu’da Mısır Devlet Başkanı Abdül Fettah el Sisi başta olmak üzere, diktatörlerle iş birliği içerisinde olduklarını göz ardı etmeye çalışmaktadır Donald Trump, Birleşmiş Milletler’i hedef alan açıklamasıyla da, bir bakıma uluslararası kuralları da kendi çıkarcı politikaları uğruna çiğneme yoluna gitmektedir. Trump, yeni Ortadoğu politikasında, İsrail’e önemli misyonlar yüklemeye çalışırken, İran’ı da yeni çatışma bölgesinin merkezi konumuna getirmeyi hedeflemektedir.
ABD yönetimi, Ortadoğu’da Suudi Arabistan’ı silaha boğarak, Suudi Arabistan ve İran arasındaki “gerilimli hava”nın ileride telafisi mümkün olmayan yeni tehlikeli gelişmelere zemin oluşturmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Ekleme
Tarihi: 27 Mayıs 2017 - Cumartesi
Donald Trump’ın Yeni Ortadoğu Politikası
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.