Londra'da “Hiçin İzinde” Sergisi
Londra'da “Hiçin İzinde” Sergisi
Londra Yunus Emre Enstitüsü, Kasım ayında tasavvuf düşüncesinin en derin kavramlarından biri olan hiçlik üzerine odaklanan kapsamlı bir sergi ve etkinlik programına ev sahipliği yapıyor.
“Hiçin İzinde”, 4 – 30 Kasım 2025 tarihleri arasında sanatçılar, akademisyenler ve müzisyenleri bir araya getirerek hiçlik fikrini sanat, düşünce ve maneviyat ekseninde yeniden yorumluyor.
Küratörlüğünü Sanatçı Nagihan Seymour’un üstlendiği sergi, geleneksel Türk sanatlarını çağdaş bir bakışla ele alıyor. Hat, tezhip ve seramik gibi kadim disiplinler aracılığıyla oluşturulan eserler, görünür ile görünmeyen, kelime ile sessizlik, biçim ile boşluk arasındaki dengeyi sezgisel bir derinlikle ele alıyor.
Sergide Adam Duchy, Ayesha Ahmed, Başak Türken, Gulnaz Mahboob, Hanifi Dursun, Naoki Yamamoto, Osman Yılmazer, Rizwan Khan, Sacit Açıkgözoğlu, Samar Farooq, Sevil Tezgah, Sevim Çakır, Serdar Türken, Soraya Syed, Yılmaz Turan ve Nagihan Seymour’un eserleri yer alıyor. Her biri, yaratıcılığın özündeki teslimiyeti, sessizliği ve tefekkürü farklı bir biçimde yansıtıyor.
Etkinlik Programı
Kasım ayı boyunca Hiçin İzinde sergisi, sanat, düşünce ve müziğin iç içe geçtiği zengin bir programla izleyicilerini çağırıyor. Her etkinlik, hiçlik kavramına farklı bir pencereden yaklaşarak, sessizliğin ve varoluşun anlamını derinleştiriyor.
8 Kasım’da, Gulnaz Mahboob ve Nagihan Seymour’un yöneteceği Hüsn-i Hat ve Tezhip atölyeleriyle serginin ilk etkinlikleri başlıyor. Bu atölyeler, geleneksel sanatların özündeki sabır, ritim ve teslimiyet kavramlarını deneyimletirken, hattın sessiz akışı ve altın varakların ışığıyla tefekkürün estetik boyutunu izleyiciye sunacak.
13 Kasım’da gerçekleştirilecek The Art of Disappearance: How Hiç Shapes Training and Artistic Practice başlıklı söyleşide sanatçılar Soraya Syed ve Dr. Bilal Badat, küratör Nagihan Seymour’un moderasyonunda bir araya geliyor. Bu konuşma, “yok olma” eylemini sanatsal disiplinin merkezine yerleştirerek, benliğin silinişini bir yaratım biçimi olarak ele alıyor; sanatın, görünmeyenin peşinde nasıl bir içsel eğitim alanına dönüşebileceğini sorguluyor.
15 Kasım, serginin felsefi boyutunun derinleştiği bir gün olacak. Prof. Bilal Kuşpınar, Rumi and the Metaphysics of Nothingness başlıklı konuşmasında Mevlânâ’nın metafizik düşüncesinde hiçliğin yerini ve insanın ilahi aşka ulaşma sürecinde “yokluk”un nasıl bir bilgelik hâline dönüştüğünü anlatacak. Ardından Dr. Nurullah Koltaş, Beyond Nothingness: Reflections on Being and Non-Being başlıklı konuşmasında varlık (vücûd), yokluk (adem) ve hiçlik (hiçlik) arasındaki kadim dengeyi, insanın evrendeki yolculuğuna dair metafizik bir arayış olarak ele alacak.
21 Kasım’da, Japon akademisyen ve sanatçı Dr. Qayyim Naoki Yamamoto, Tea, Art and Nothingness başlıklı etkinlikte izleyiciyi estetik bir sessizliğin içine davet edecek. Zen geleneği ile Tasavvuf’un ortak dilinde buluşan bu Japon çay seremonisi, hareket ile durağanlık, ses ile sükûnet arasındaki ince bağı görünür kılacak. Çay, bir içecekten çok bir tefekkür aracı olarak, hiçliğin zarafetini duyular aracılığıyla deneyimletiyor.
22 Kasım’da, küratör Nagihan Seymour’un yöneteceği İznik Çinisi Atölyesi ile Osmanlı estetiğinin en rafine örneklerinden biri olan çini sanatı ele alınacak. Katılımcılar, renklerin, desenlerin ve geometrinin sembolik dilini keşfederek, her fırça darbesinde “hiçliğin güzelliğini” tecrübe edecekler.
28 Kasım’da, neyzen Murat Ferhat Yegül tarafından gerçekleştirilecek Hiçliğin Nefesi: Ney Meşk Atölyesi katılımcılara müziğin en saf hâliyle, yani nefesle, temas etme fırsatı sunacak. Bu üç saatlik özel oturum, meşk geleneği içinde nefes, ses ve sessizlik arasındaki kadim ilişkiyi yeniden hissettirecek; ney’in içsel yolculuğunu, insanın kendi varlığına dair farkındalıkla buluşturacak.
Etkinlik takvimi, 29 Kasım’da St Cyprian’s Clarence Gate’te düzenlenecek Tasavvufta Hiçlik: Ses ve Sessizliğin Yolculuğu konseriyle sona erecek. Serda Türkel Oter, Eray Cinpir, Murat Ferhat Yegül, Serdar Yılmaz ve Tolga Oter’in sahne alacağı bu özel performans, tasavvuf musikisinin evrensel diliyle hiçlik temasını sesin yükselip sessizliğe eridiği bir tecrübe hâline dönüştürecek. Müziğin son notasının ardından kalan sessizlik, serginin felsefi özünü adeta yankılayacak: varlığın hakikatinin sessizlikte saklı olduğu gerçeğini.
4 Kasım’da gerçekleştirilen açılışta, Türkiye Cumhuriyeti Birleşik Krallık Büyükelçisi E. Koray Ertaş, Konsolos Turan Oğuzhan Gönültaş, London Islamic Cultural Centre Direktörü Dr. Ahmed Dubayan, Affordable Art Fair’den Katie Bone, Global Somali Diaspora temsilcisi Bazi Sheikh ve sanat koleksiyoncusu Razwan Baig gibi sanat, diplomasi ve kültür dünyasından birçok isim bir araya geldi. Açılış, farklı kültürlerin sanat aracılığıyla kurduğu karşılaşmanın ve etkileşimin bir göstergesi olarak büyük ilgi gördü; Yunus Emre Enstitüsü’nün Londra’daki kültürel köprü rolünü bir kez daha görünür kıldı.
Hiçliğin Estetiği
Hiç, güzelliği süslemelerde değil boşlukta, anlamı sözlerde değil sessizlikte arayan bir sergi. Estetiği bir bilgi biçimi, sanat üretimini ise bir içsel arınma süreci olarak yorumluyor. Burada hiçlik, bir yokluk değil; varlığın fazlalıklardan arındığı, özün saflaşarak hakikate yaklaştığı bir hâl.
Sergi aynı zamanda çağdaş insanın yorgun bilincine bir davet: hızın, tüketimin ve görünürlüğün hüküm sürdüğü bir çağda “hiç olmayı” yeniden hatırlamak. Hiç, izleyicisini bir yavaşlama ve durma eylemine çağırıyor; var olmanın en derin biçiminin bazen sessizce kaybolmak olduğunu hatırlatıyor.
Londra Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Dr. Mehmet Karakuş, sergiyle ilgili düşüncelerini şöyle dile getiriyor:
“Hiçin İzinde”, sadece bir sergi değil; fikirlerin, duyguların ve sezgilerin bir araya geldiği bir buluşma alanı. Her konuşma, her atölye, her nota bu diyaloğun bir parçası. Formla formların ötesi, sesle sessizlik, varlıkla yokluk arasında süren kadim bir konuşmanın devamı aslında.”
Küratör Nagihan Seymour ise serginin ruhunu şu sözlerle özetliyor:
“Gürültünün ve hızın çağında hiçlik, yeniden görmenin ve duymanın bir yolu. Bu sergi, hat, tezhip ve çini sanatlarının kadim disiplinlerini çağdaş bir estetikle buluşturarak sessizliğin, tevazunun ve derinliğin sanatını hatırlatıyor.”
Bir hattın sükûnetinde, bir çay seremonisinin dinginliğinde, bir ney’in kaybolan notasının ardından kalan sessizlikte Hiçin İzinde, insanın kendini yeniden hatırlayabileceği bir alan açıyor — görünmeyeni görmeye, sessizlikte söyleneni duymaya çağırıyor.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.