scale up vize
scale up vize
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
Köşe Yazarı
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
 

KORKULARLA YÜRÜMEK Mİ ZOR, YOKSA ONLARLA YÜZLEŞMEK Mİ?

İyileştirilmeyen küçük korkular, büyük kaygılara gebedir… Hepimizin yüreğinde, beyninde, ruhunda, içimizde bir yerlerde çook derinlerde saklı, bildiğimiz veya farkında dahi olmadığımız ama arka planda bizi ve davranışlarımızı yöneten birtakım korkularımız ve kaygılarımız vardır. İnsanın bedensel ve ruhsal varlığını tehlikede görmesi sonucu yaşadığı huzursuzluk kişide korku ve kaygıya neden olur. Yaşamı tehdit eden gerçek tehlike karşısında hissedilen duygu korku olarak adlandırılmaktadır. Nedeni belli olmayan, ortada hiçbir somut tehlike olmamasına karşın kişinin yaşadığı huzursuzluk, tedirginlik hali ise kaygı (anksiyete) olarak adlandırılmaktadır.(*) Korku/kaygının azı bazen  iyidir, insanın kendini korumaya alabilmesi için, başarıya ulaşmada önemli  bir uyarandır. Fazlası da insanın tüm hayatını esareti altında alan gizli bir düşmandır. Ve korku dediğimiz şey aile ve çevrenin el ele vererek çocuklara çok iyi öğrettiği bir duygudur. Küçükken çocuklar korkusuzca, cesurca içlerinden geldiği gibi davranırlar ve çok da mutludurlar. Biz anne babalara da çocukların bu cesur, özgür ve mutlu halleri batıyor olmalı ki onları korkunun esiri yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Davranışlarını kontrolümüz altına alabilmek için en güçlü silah olan, korkutmayı ve tehditleri kullanıyoruz maalesef. Oysaki çocuğumuza dışarıdan birisi bunu yapsa kıyameti koprarıtırız: ‘’Ağlarsan doktor amca iğne yapar, yemek yemezsen iğne yaptırırım, istediğimi yapmazsan seni sevmem, etrafı dağıtırsan teyze kızar, ödevlerini yapmazsan öğretmen kızar, sınıfta arkadaşlarının yanında rezil olursun, senin yüzünden sürekli babanla /annenle kavga ediyoruz vs. Çok bildiğimiz, hoşlanmadığımız, yapmaktan da kendimizi alamadığımız konuşmalardan bazıları… Bu ve benzer konuşmalara maruz kalmış çocukların nasıl bir kaygı hali yaşayacaklarını tahmin etmek çok da zor değil. Bireyin  çevresi  ile  ilişkilerinin  bozulmasına  potansiyelini  tam  olarak  gerçekleştirmesine engel  olan  kaygı,  kökenini  bireyin  çocukluk  yaşantılarından  alır.  Çocuklukta  aşırı  reddedici,  küçük düşürücü  tutumlar;  ergenlik  döneminde  diğer yetişkinlerin  alaycı  tutumları;  ceza  verirken ebeveynlerin  cezaya  eşlik  eden  itici  davranışları;  çocuğun  altını  kirletme  ve  cinsel  oyunlarının tepkiyle  karşılanması;  ebeveynlerin  birbirine  karşıt  düşen  istekleri;  ana  baba  arasında  boşandıktan sonra  bile  de vam  eden  çekişmeleri;  çocuğun  ilk  toplumsallaşma  deneyiminde  karşılaştığı güçlükler;  arkadaş  ilişkilerinde  karşılaştığı  itici  ve  küçük  düşürücü  davranışlar  kaygının oluşumuna  neden olabilir (Geçtan, 1984)(**) Hep bir şeyleri yaptığında veya yapmadığında olumsuz telkinlere  maruz kalan çocuklar, kendisi de dahil kimseye güvenmemeyi, sevmeyi ve sevilmeyi bir koşula bağlamayı, kendi isteklerinin değil de karşı tarafın isteklerinin önemli olduğunu ve kaybetmemek için mutlaka karşı tarafın isteklerinin olması gerektiğini benimserler. Haliyle kendilerini değersizleştiren ve mutsuzlaştıran bir yola sürüklenirler. Kendi başına karar veremeyen veya aldığı kararlarını sürekli sorgulayan bireyler olmaları işten bile değil. Bununla birlikte çocuğunu parka götürüp de üstü başı eli ayağı kirlenecek diye sürekli uyaranlar, düşeceksin dikkat et, diye sürekli telkinler çocukların doğal içgüdüsü olan merak deneme ve yanılma deneyimlerini körelterek, onların hayat tecrübelerini sınırlandıran davranışlardır. Oysaki hayattan kendi davranışları sonucunda bir ders çıkarabilmek, akıl yürütebilmek çocukların zihinsel yeterlilikleri, hızlı karar verme mekanizmaları, öz güvenleri, hata yapmanın da normalliğini kavrayabilmeleri açısından çok kıymetlidir. Oysaki ebeveynler olarak şunu bilmeliyiz ki çocuklarımızın sahibi ve yöneticisi değiliz. Onlar bizim gelecekle ilgili hayallerimiizin mimari olmak zorunda değiller ve bizim istediğimiz insan kalıbına girmek zorunda hiç değiller. Çocuklarımızın; üzüntü, korku,  sevinç, öfke  gibi duygularını  tanımalarına  ve hissetmelerine  yardımcı olmalıyız. Onların  duygusal  okuryazar  bireyler olmalarına yardımcı olmalıyız. Yani çocuklarımızın duygularını anlamalarına ve anlatmalarına uygun ortamlar sunmalıyız ve en önemlisi de doğru model olmalıyız. Onların  tüm  duygularına  empati  göstermeli  ve  kendi  bakış  açımızdan çıkarak; onların  zemininden  var  olan  duruma  bakarak  hissettiklerini  anlamalıyız.  Onların  duygularına karşılık  gelen  duygularla  karşılık  verebilmeli  ve  Erskine ’ geçebilmeliyiz  (Erskine, Moursund, nin  belirttiği  gibi  empatinin  ötesine Trautmann, 1999). Çocuk üzüldüğünde  şefkat  göstermeliyiz; kızdığında  öfkesini  ciddiye  almalıyız;  korktuğunda  güvende  hissedebilmesi  için  alınabilecek önlemler  ve  bu  durumdan  korunması  konusunda  ona  rehberlik  etmeliyiz.  Sevinçli  olduğunda birlikte  sevinebilmeliyiz  (ancak sevincimiz  onun sevincini  aşmamalı).(***) Korkular /kaygılar  aslında sonradan öğrendiğimiz, hayatımızı büyük oranda şekillendiren duygulardandır. Kurtulup içimizden atamadığımız her korku ileride ciddi kaygılara gebedir. Çocuklukta gerekli önlemler alınmamış ve yetişkinlikte var olan kaygı bozuklukları için en iyi tedavi yöntemi korku ve kaygılarımızla kademeli olarak yüzleşmektir. Tabii bunun için uzmandan yardım almak önemli bir başlangıç olacaktır. Korktuğumuz bizi kaygılandıran her ne varsa önümüze döküp bir bir yüzleşerek ve korkularımızı serbest bırakarak kurtulabileceğimizi söyleyebiliriz. Bu kaybetmekten korktuğumuz her şey ve herkes için de geçerli. Daha önce de yazdığım gibi bazen vazgeçmeyi de bilmek gerekli. Bizi üzen inciten korkutan ne varsa, kim varsa… Korku ve kaygılarından arınma cesareti gösterebilenler: yarınlara güçlü ve sağlam adımlarla yürürler. En güçlü adımların sahibi ebeveynler olarak cesur ve ne istediğini bilen duygularını tanıyan evlatlarla, mutlu yarınlar inşa edebilmek dileğiyle… (*),(**),(***):Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963  www.asead.com ASEAD CİLT 6 SAYI 10 Yıl 2019, S 117-135  KORKU, KAYGI VE KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUKLARI  Dr. Öğr. Üyesi, CIIP Muzaffer ŞAHİN
Ekleme Tarihi: 12 Ağustos 2021 - Perşembe

KORKULARLA YÜRÜMEK Mİ ZOR, YOKSA ONLARLA YÜZLEŞMEK Mİ?

İyileştirilmeyen küçük korkular, büyük kaygılara gebedir…


Hepimizin yüreğinde, beyninde, ruhunda, içimizde bir yerlerde çook derinlerde saklı, bildiğimiz veya farkında dahi olmadığımız ama arka planda bizi ve davranışlarımızı yöneten birtakım korkularımız ve kaygılarımız vardır.

İnsanın bedensel ve ruhsal varlığını tehlikede görmesi sonucu yaşadığı huzursuzluk kişide korku ve kaygıya neden olur. Yaşamı tehdit eden gerçek tehlike karşısında hissedilen duygu korku olarak adlandırılmaktadır. Nedeni belli olmayan, ortada hiçbir somut tehlike olmamasına karşın kişinin yaşadığı huzursuzluk, tedirginlik hali ise kaygı (anksiyete) olarak adlandırılmaktadır.(*)

Korku/kaygının azı bazen  iyidir, insanın kendini korumaya alabilmesi için, başarıya ulaşmada önemli  bir uyarandır. Fazlası da insanın tüm hayatını esareti altında alan gizli bir düşmandır.
Ve korku dediğimiz şey aile ve çevrenin el ele vererek çocuklara çok iyi öğrettiği bir duygudur.
Küçükken çocuklar korkusuzca, cesurca içlerinden geldiği gibi davranırlar ve çok da mutludurlar. Biz anne babalara da çocukların bu cesur, özgür ve mutlu halleri batıyor olmalı ki onları korkunun esiri yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Davranışlarını kontrolümüz altına alabilmek için en güçlü silah olan, korkutmayı ve tehditleri kullanıyoruz maalesef. Oysaki çocuğumuza dışarıdan birisi bunu yapsa kıyameti koprarıtırız:
‘’Ağlarsan doktor amca iğne yapar, yemek yemezsen iğne yaptırırım, istediğimi yapmazsan seni sevmem, etrafı dağıtırsan teyze kızar, ödevlerini yapmazsan öğretmen kızar, sınıfta arkadaşlarının yanında rezil olursun, senin yüzünden sürekli babanla /annenle kavga ediyoruz vs. Çok bildiğimiz, hoşlanmadığımız, yapmaktan da kendimizi alamadığımız konuşmalardan bazıları… Bu ve benzer konuşmalara maruz kalmış çocukların nasıl bir kaygı hali yaşayacaklarını tahmin etmek çok da zor değil.


Bireyin  çevresi  ile  ilişkilerinin  bozulmasına  potansiyelini  tam  olarak  gerçekleştirmesine engel  olan  kaygı,  kökenini  bireyin  çocukluk  yaşantılarından  alır.  Çocuklukta  aşırı  reddedici,  küçük düşürücü  tutumlar;  ergenlik  döneminde  diğer yetişkinlerin  alaycı  tutumları;  ceza  verirken ebeveynlerin  cezaya  eşlik  eden  itici  davranışları;  çocuğun  altını  kirletme  ve  cinsel  oyunlarının tepkiyle  karşılanması;  ebeveynlerin  birbirine  karşıt  düşen  istekleri;  ana  baba  arasında  boşandıktan sonra  bile  de vam  eden  çekişmeleri;  çocuğun  ilk  toplumsallaşma  deneyiminde  karşılaştığı güçlükler;  arkadaş  ilişkilerinde  karşılaştığı  itici  ve  küçük  düşürücü  davranışlar  kaygının oluşumuna  neden olabilir (Geçtan, 1984)(**)

Hep bir şeyleri yaptığında veya yapmadığında olumsuz telkinlere  maruz kalan çocuklar, kendisi de dahil kimseye güvenmemeyi, sevmeyi ve sevilmeyi bir koşula bağlamayı, kendi isteklerinin değil de karşı tarafın isteklerinin önemli olduğunu ve kaybetmemek için mutlaka karşı tarafın isteklerinin olması gerektiğini benimserler. Haliyle kendilerini değersizleştiren ve mutsuzlaştıran bir yola sürüklenirler.
Kendi başına karar veremeyen veya aldığı kararlarını sürekli sorgulayan bireyler olmaları işten bile değil.


Bununla birlikte çocuğunu parka götürüp de üstü başı eli ayağı kirlenecek diye sürekli uyaranlar, düşeceksin dikkat et, diye sürekli telkinler çocukların doğal içgüdüsü olan merak deneme ve yanılma deneyimlerini körelterek, onların hayat tecrübelerini sınırlandıran davranışlardır. Oysaki hayattan kendi davranışları sonucunda bir ders çıkarabilmek, akıl yürütebilmek çocukların zihinsel yeterlilikleri, hızlı karar verme mekanizmaları, öz güvenleri, hata yapmanın da normalliğini kavrayabilmeleri açısından çok kıymetlidir.
Oysaki ebeveynler olarak şunu bilmeliyiz ki çocuklarımızın sahibi ve yöneticisi değiliz. Onlar bizim gelecekle ilgili hayallerimiizin mimari olmak zorunda değiller ve bizim istediğimiz insan kalıbına girmek zorunda hiç değiller.

Çocuklarımızın; üzüntü, korku,  sevinç, öfke  gibi duygularını  tanımalarına  ve hissetmelerine  yardımcı olmalıyız. Onların  duygusal  okuryazar  bireyler olmalarına yardımcı olmalıyız. Yani çocuklarımızın duygularını anlamalarına ve anlatmalarına uygun ortamlar sunmalıyız ve en önemlisi de doğru model olmalıyız.
Onların  tüm  duygularına  empati  göstermeli  ve  kendi  bakış  açımızdan çıkarak; onların  zemininden  var  olan  duruma  bakarak  hissettiklerini  anlamalıyız.  Onların  duygularına karşılık  gelen  duygularla  karşılık  verebilmeli  ve  Erskine ’ geçebilmeliyiz  (Erskine, Moursund, nin  belirttiği  gibi  empatinin  ötesine Trautmann, 1999). Çocuk üzüldüğünde  şefkat  göstermeliyiz; kızdığında  öfkesini  ciddiye  almalıyız;  korktuğunda  güvende  hissedebilmesi  için  alınabilecek önlemler  ve  bu  durumdan  korunması  konusunda  ona  rehberlik  etmeliyiz.  Sevinçli  olduğunda birlikte  sevinebilmeliyiz  (ancak sevincimiz  onun sevincini  aşmamalı).(***)

Korkular /kaygılar  aslında sonradan öğrendiğimiz, hayatımızı büyük oranda şekillendiren duygulardandır. Kurtulup içimizden atamadığımız her korku ileride ciddi kaygılara gebedir.


Çocuklukta gerekli önlemler alınmamış ve yetişkinlikte var olan kaygı bozuklukları için en iyi tedavi yöntemi korku ve kaygılarımızla kademeli olarak yüzleşmektir. Tabii bunun için uzmandan yardım almak önemli bir başlangıç olacaktır.


Korktuğumuz bizi kaygılandıran her ne varsa önümüze döküp bir bir yüzleşerek ve korkularımızı serbest bırakarak kurtulabileceğimizi söyleyebiliriz. Bu kaybetmekten korktuğumuz her şey ve herkes için de geçerli. Daha önce de yazdığım gibi bazen vazgeçmeyi de bilmek gerekli. Bizi üzen inciten korkutan ne varsa, kim varsa…
Korku ve kaygılarından arınma cesareti gösterebilenler: yarınlara güçlü ve sağlam adımlarla yürürler.


En güçlü adımların sahibi ebeveynler olarak cesur ve ne istediğini bilen duygularını tanıyan evlatlarla, mutlu yarınlar inşa edebilmek dileğiyle…

(*),(**),(***):Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963  www.asead.com ASEAD CİLT 6 SAYI 10 Yıl 2019, S 117-135  KORKU, KAYGI VE KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUKLARI  Dr. Öğr. Üyesi, CIIP Muzaffer ŞAHİN

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.