scale up vize
scale up vize
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
Köşe Yazarı
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
 

Çocukluğumun eksik kalanı

Bu yazı gerçek bir hayat hikayesidir. Yaşayan kişinin bilgisi dahilinde ve rızası ile kendi anlatımını cümlelere dönüştürerek paylaşıyorum. “Çocukluğum ahhh çocukluğum, yaşadığım ama hiç yaşayamadığım çocukluğum... Ne bir başımı okşayan oldu ne de sesimi duyan. Boğazımda düğümlenen bütün güzel kelimeler gözyaşlarımın arasında sessiz çığlıklara boğuldular. Hayat bu muydu ya da bir tek ben mi bunları yaşıyordum? Annemin sürekli övdüğü ve benden önce sarıldığı diğer çocuklara bakıyordum içimi çeke çeke. Keşke diyordum keşke beni de böyle içten sevse, sarılıp öpse. Ama bu dileğim hiç kabul olmadı, olamadı… Babam çok severdi beni, hiç incitmezdi ama o da çalıştığı için geç saatlere kadar gelmezdi. Ben annemin asılmış yüzü ve katılaşmış yüreğiyle yetinirdim mecburen. Zaman hızla akarken, çocukluğum hiç yaşayamadan ayaklarımın altından kayıp giderken, ne annem bir gün olsun beni sevmeye yeltendi ne de diğer çocukları sevmekten vazgeçti. Hiç unutmadım, unutamam oyun oynarken bile hep yenildiğim, her kavgada haksız düştüğüm, her yan yana gelişte diğer çocuklara dışarıdan gıptayla baktığım çocukluğumun yüz karası o an’larını... Ben bitmez tükenmez gayretimle sevilmenin hayalinde, annem benim gayretlerimi hep yetersiz görmenin derdinde… Hep hayalini kurdum hayatım boyunca annemin beni çok sevdiği günleri ama tek hayalim de bu değildi elbette. Ben hep hayal kurar ve hayallerimin peşinden koşar ve gücüm ölçüsünde de gerçekleştirirdim. Kim bilir annem beni çok sevsin diyeydi belki de tüm bu hayallerimin somutlaşmış halleri?   Yıllar yıllar geçti de içimdeki çocuk hayal kurmaktan hiç vazgeçmedi. Yılların bende değiştiremediği tek şey çocukluk yaralarım ve peşine takılıp uçtuğum hayallerimdi. Dün en sevdiğim, bilmiyordu ki kendisine ulaşmak için kurduğum hayallerimi, çabalarımı yok sayıyordu, bugün de hiç bilmediklerim tüm çabalarımı yok sayıp hayallerimin kanatlarını kırmaya yelteniyorlar. Öyle kolay mıydı bu? Hepsine inat, kanatlarım her zamankinden daha çok güçlenecek ve birer birer ulaşacağım tüm hayallerime. Annemden bana kalan sevgi açlığı ve koskoca değersizlik algısı ile ne yaparsam yapayım yeterli gelmiyordu kendime bile. Sevilmeyi bilmeyen bu yüreğim sevmeyi de bilmiyordu. Ne kendimi ne de başkalarını sevmeyi biliyordum. Sanıyordum ki her şeye evet dersem, hep fedakarlık edersem çok sevdiğimi gösteririm ve çok sevilirim, çok değerli olurum… Öyle olmuyormuş meğerse hayat başladığı gibi devam ediyormuş ve bizler doğarken hanelerimize yazılan yazının ve çizilen yolun tam da  içinden geçiyormuşuz. Ben ne yollardan geçtim de üstümdeki sevgisizliği, değersizliği silkeleyemedim.  Ne insanlar gördüm de kimsede annemden eksik kalanı dolduramadım. Ne başarılar elde ettim de hiç bir zaman çok değerli olduğumu hissedemedim. Şimdi ben de bir anneyim, annemden miras birçok davranışı değiştirdim de çocuğuma sevgimi veremeyişim aynı. Kahroluyorum, çok uğraşıyorum ama yinede istediğim gibi bir anne olmaktan uzak kalıyorum. Keşke, diyorum annem keşke sevgini gösterirken de gözü gönlü bol olsaydın, beni de sıcak yüreğinle sarsaydın, kusur aramak yerine hoşgörü ile baksaydın… Keşke bu benim sevgime muhtaç ve benden başka hiçbir yerde bulamaz sevgiyi diyebilseydin de beni çok sevseydin ya da sevdiğini gösterebilseydin. Kim bilir belki de çocukluğunda seni de sevmemişlerdi…” Evet bu yazıyı dinlerken de, yazarken de yüreğim titredi. Eminim okurken sizlerinde öyle olmuştur. Ancak ne var ki toplumda bu ve benzer hikayeler çok var. Kişilerin kendi çocukluğundan kalma noksanlarını giderme duvarı olarak gördükleri çocukları veya kendi yaralarının devamını oluşturdukları çocukları. Bakın etrafınıza kendisi başarısız bir çocuk iken çocuğundan beklentisi üst düzeyde olanlara... Kendine bile saygısı yokken ve sevmeyi bilmiyorken çocuklarından sonsuz saygı ve sevgi bekleyenler... Sevgili ebeveynler, çocukların sadece çocuk olduğunu ve tek ihtiyaçlarının sevgi ve ilgi olduğunu unutmayalım lütfen. Ruhun boşluksuz olarak doldurulması için koşulsuz sevgi ve inanç sistemi olmazsa olmazlardır. İnanmak bir üst varlığın olduğuna inanmak ve birçok konuda kontrol mekanizmasının kusursuz çalıştığını bilmek çok önemli. Elinden gelen gayreti gösterip gücünün bittiği yerde en güçlüye tevekkül etmek… Bu var oluş nedenini kavrayıp her iyi şeyin de kötü şeyinde ondan geldiğini kavramak zorluklarla mücadelede çok gerekli. İnsan ruhu ancak ve ancak sağlam bir inanç sistemi ile sağlıklı işleyebilir. Diğer türlü karşılaştığı en ufak zorlukta umutsuz, mutsuz ve çaresizlikle yoğrulan yüreği bir anda farklı boyutlara doğru evrilebilir ki bunu hiç istemeyiz.  Çocukları dinlemek, anlamak, sevmek ve değer vermek ruh ve beden sağlığı açısından olmazsa olmazlarımızdır. Çocukların en büyük destekçisi başta anne babası olmak üzere ailesidir. Çocukların kendini güvende hissettiği, değerli hissettiği, sevgiye sınırsız erişim sağlayabildiği sıcak bir aile ortamı onu dışarıdan gelecek her türlü tehlikelerden koruyacak yegane kalkandır. Kendimizden yola çıkalım; ilişkilerimizde, bizi gerçekten sevdiğini ve değer verdiğini düşündüğümüz kişilerle olmayı tercih ederiz. Çocuklar da böyledir. Onları sevginizle yoğurup, hoşgörünüzle davranışları şekillendirmeyi ihmal etmeyin lütfen. Şu hayatta bizden geriye kalan en kıymetli yaşayan hazinelerimiz evlatlarımız ve devam ettirdikleri neslimiz… Sevmeyi sevilmeyi bilen nesillerin mimarı olabilmek dileğiyle… HAFTANIN ÖNERİSİ:  Bugünden başlayarak her gün mutlaka evlatlarımıza onu çok sevdiğimizi söyleyip, sarılıp öperek, kokularını içimize çekelim. Küçük notlar yazıp en çok kullandıkları yerlere bırakabiliriz. Küçük sürprizler (çok sevdiği, onu mutlu edecek şeylerle) yapabiliriz.Hatta bunu bütün sevdiklerimize yapalım.
Ekleme Tarihi: 05 Ocak 2024 - Cuma

Çocukluğumun eksik kalanı

Bu yazı gerçek bir hayat hikayesidir. Yaşayan kişinin bilgisi dahilinde ve rızası ile kendi anlatımını cümlelere dönüştürerek paylaşıyorum.
“Çocukluğum ahhh çocukluğum, yaşadığım ama hiç yaşayamadığım çocukluğum...
Ne bir başımı okşayan oldu ne de sesimi duyan. Boğazımda düğümlenen bütün güzel kelimeler gözyaşlarımın arasında sessiz çığlıklara boğuldular. Hayat bu muydu ya da bir tek ben mi bunları yaşıyordum? Annemin sürekli övdüğü ve benden önce sarıldığı diğer çocuklara bakıyordum içimi çeke çeke. Keşke diyordum keşke beni de böyle içten sevse, sarılıp öpse.
Ama bu dileğim hiç kabul olmadı, olamadı…
Babam çok severdi beni, hiç incitmezdi ama o da çalıştığı için geç saatlere kadar gelmezdi. Ben annemin asılmış yüzü ve katılaşmış yüreğiyle yetinirdim mecburen.
Zaman hızla akarken, çocukluğum hiç yaşayamadan ayaklarımın altından kayıp giderken, ne annem bir gün olsun beni sevmeye yeltendi ne de diğer çocukları sevmekten vazgeçti.
Hiç unutmadım, unutamam oyun oynarken bile hep yenildiğim, her kavgada haksız düştüğüm, her yan yana gelişte diğer çocuklara dışarıdan gıptayla baktığım çocukluğumun yüz karası o an’larını... Ben bitmez tükenmez gayretimle sevilmenin hayalinde, annem benim gayretlerimi hep yetersiz görmenin derdinde…
Hep hayalini kurdum hayatım boyunca annemin beni çok sevdiği günleri ama tek hayalim de bu değildi elbette. Ben hep hayal kurar ve hayallerimin peşinden koşar ve gücüm ölçüsünde de gerçekleştirirdim. Kim bilir annem beni çok sevsin diyeydi belki de tüm bu hayallerimin somutlaşmış halleri?  
Yıllar yıllar geçti de içimdeki çocuk hayal kurmaktan hiç vazgeçmedi. Yılların bende değiştiremediği tek şey çocukluk yaralarım ve peşine takılıp uçtuğum hayallerimdi.
Dün en sevdiğim, bilmiyordu ki kendisine ulaşmak için kurduğum hayallerimi, çabalarımı yok sayıyordu, bugün de hiç bilmediklerim tüm çabalarımı yok sayıp hayallerimin kanatlarını kırmaya yelteniyorlar. Öyle kolay mıydı bu?
Hepsine inat, kanatlarım her zamankinden daha çok güçlenecek ve birer birer ulaşacağım tüm hayallerime.
Annemden bana kalan sevgi açlığı ve koskoca değersizlik algısı ile ne yaparsam yapayım yeterli gelmiyordu kendime bile. Sevilmeyi bilmeyen bu yüreğim sevmeyi de bilmiyordu. Ne kendimi ne de başkalarını sevmeyi biliyordum.
Sanıyordum ki her şeye evet dersem, hep fedakarlık edersem çok sevdiğimi gösteririm ve çok sevilirim, çok değerli olurum… Öyle olmuyormuş meğerse hayat başladığı gibi devam ediyormuş ve bizler doğarken hanelerimize yazılan yazının ve çizilen yolun tam da  içinden geçiyormuşuz.
Ben ne yollardan geçtim de üstümdeki sevgisizliği, değersizliği silkeleyemedim. 
Ne insanlar gördüm de kimsede annemden eksik kalanı dolduramadım. Ne başarılar elde ettim de hiç bir zaman çok değerli olduğumu hissedemedim.
Şimdi ben de bir anneyim, annemden miras birçok davranışı değiştirdim de çocuğuma sevgimi veremeyişim aynı.
Kahroluyorum, çok uğraşıyorum ama yinede istediğim gibi bir anne olmaktan uzak kalıyorum. Keşke, diyorum annem keşke sevgini gösterirken de gözü gönlü bol olsaydın, beni de sıcak yüreğinle sarsaydın, kusur aramak yerine hoşgörü ile baksaydın… Keşke bu benim sevgime muhtaç ve benden başka hiçbir yerde bulamaz sevgiyi diyebilseydin de beni çok sevseydin ya da sevdiğini gösterebilseydin. Kim bilir belki de çocukluğunda seni de sevmemişlerdi…”

Evet bu yazıyı dinlerken de, yazarken de yüreğim titredi. Eminim okurken sizlerinde öyle olmuştur. Ancak ne var ki toplumda bu ve benzer hikayeler çok var. Kişilerin kendi çocukluğundan kalma noksanlarını giderme duvarı olarak gördükleri çocukları veya kendi yaralarının devamını oluşturdukları çocukları.
Bakın etrafınıza kendisi başarısız bir çocuk iken çocuğundan beklentisi üst düzeyde olanlara...
Kendine bile saygısı yokken ve sevmeyi bilmiyorken çocuklarından sonsuz saygı ve sevgi bekleyenler...
Sevgili ebeveynler, çocukların sadece çocuk olduğunu ve tek ihtiyaçlarının sevgi ve ilgi olduğunu unutmayalım lütfen. Ruhun boşluksuz olarak doldurulması için koşulsuz sevgi ve inanç sistemi olmazsa olmazlardır. İnanmak bir üst varlığın olduğuna inanmak ve birçok konuda kontrol mekanizmasının kusursuz çalıştığını bilmek çok önemli. Elinden gelen gayreti gösterip gücünün bittiği yerde en güçlüye tevekkül etmek…
Bu var oluş nedenini kavrayıp her iyi şeyin de kötü şeyinde ondan geldiğini kavramak zorluklarla mücadelede çok gerekli. İnsan ruhu ancak ve ancak sağlam bir inanç sistemi ile sağlıklı işleyebilir. Diğer türlü karşılaştığı en ufak zorlukta umutsuz, mutsuz ve çaresizlikle yoğrulan yüreği bir anda farklı boyutlara doğru evrilebilir ki bunu hiç istemeyiz. 
Çocukları dinlemek, anlamak, sevmek ve değer vermek ruh ve beden sağlığı açısından olmazsa olmazlarımızdır.
Çocukların en büyük destekçisi başta anne babası olmak üzere ailesidir. Çocukların kendini güvende hissettiği, değerli hissettiği, sevgiye sınırsız erişim sağlayabildiği sıcak bir aile ortamı onu dışarıdan gelecek her türlü tehlikelerden koruyacak yegane kalkandır. Kendimizden yola çıkalım; ilişkilerimizde, bizi gerçekten sevdiğini ve değer verdiğini düşündüğümüz kişilerle olmayı tercih ederiz. Çocuklar da böyledir. Onları sevginizle yoğurup, hoşgörünüzle davranışları şekillendirmeyi ihmal etmeyin lütfen.
Şu hayatta bizden geriye kalan en kıymetli yaşayan hazinelerimiz evlatlarımız ve devam ettirdikleri neslimiz…
Sevmeyi sevilmeyi bilen nesillerin mimarı olabilmek dileğiyle…

HAFTANIN ÖNERİSİ:  Bugünden başlayarak her gün mutlaka evlatlarımıza onu çok sevdiğimizi söyleyip, sarılıp öperek, kokularını içimize çekelim.
Küçük notlar yazıp en çok kullandıkları yerlere bırakabiliriz. Küçük sürprizler (çok sevdiği, onu mutlu edecek şeylerle) yapabiliriz.Hatta bunu bütün sevdiklerimize yapalım.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.