Aslıhan Toksoy
Köşe Yazarı
Aslıhan Toksoy
 

BACAK GÖSTERMEK SUÇTU”: BİKİNİNİN YASAKLARDAN MODA İKONUNA UZANAN YÜZ YILLIK YOLCULUĞU

Katı Kuralların Gölgesinde Bir Yaz Kültürü Yaklaşık bir asır önce, deniz kenarında güneşlenmek bugünkü kadar özgür değildi. İngiltere ve Amerika’nın sahillerinde kadınların diz üstünü göstermesi, hatta erkeklerin üst vücutlarını açıkta bırakması bile suç sayılabiliyordu. Plaj, bir tatil mekânı değil; ahlak kurallarının titizlikle uygulandığı bir “kamusal alan” olarak görülüyordu. 1843’te İngiltere’nin Galler bölgesindeki Tenby sahiline getirilen kurallar bunun en çarpıcı örneklerindendi. Kadınlar denize ancak tekerlekli banyo makineleri ile girebiliyordu. Bu ahşap kabinler, at veya insan gücüyle suya kadar taşınıyor, kapak açıldığında kadınlar kimseye görünmeden denize giriyordu. Giyilen kıyafetler ise bugünkü mayolardan çok farklıydı: kalın flanel kumaştan, bilek ve bileğe kadar kapalı, başlığı bile olan “banyo elbiseleri” zorunluydu.   Mahremiyet, Medeniyetin Ölçüsüydü 1860’lara gelindiğinde İngiltere’de çıplak yüzme tamamen yasaklandı. Erkeklerin diz altına kadar uzanan kısa don ve üstlük giymesi zorunlu hale getirildi. Kadınlar için kurallar daha da ağırdı: Giysilerin suyun içinde şeffaflaşmaması için eteklere kurşun ağırlıklar dikiliyordu. Dönemin anlayışında “mahremiyet”, toplumun ahlaki seviyesini gösteren bir “medeniyet ölçüsü” olarak kabul ediliyordu.   Amerika’da Mayo Polisi Dönemi 1907’de ünlü Avustralyalı yüzücü Annette Kellerman, Boston’da vücuda oturan tek parça mayo giydiği için tutuklandı. Suçu, “kamuya açık alanda müstehcenlik” olarak kayıtlara geçti. O dönemde diz üstü mayo giymek “kabul edilemez” bulunuyordu. 1915’te Los Angeles’ta mayo ile plaj dışında dolaşmak yasaktı; bu kuralı ihlal edenlere para cezası veriliyordu. 1920’de New York’un ünlü Coney Island plajında “mayo polisi” görev yapıyordu. Kadınların mayo boyu cetvelle ölçülüyor, dizden yukarı 15 santimetreyi aşan kısalık para veya hapis cezası ile sonuçlanıyordu. 1923’te Atlantic City’de mayo boyu net kurallara bağlandı: dizden yukarı 4 inçten (yaklaşık 10 cm) fazla açıklık yasaktı. Çorap ve etek zorunlu tutuldu. 1922’de Washington’da da benzer ölçü kuralları yürürlükteydi. Plaj polisleri kuralları ihlal edenleri rapor ediyor ve ceza uygulanmasını sağlıyordu.   II. Dünya Savaşı ve Kumaş Tasarrufu II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa ve Amerika’da kumaş tasarrufu zorunluluk haline geldi. Bu dönem, iki parçalı mayoların yaygınlaşmasının önünü açtı. Ancak bu yeni tasarımlar hâlâ göbek kısmını kapatıyor, bikini tanımına tam olarak uymuyordu. Moda dünyasında bir devrim yaratacak adım ise savaşın hemen ardından Fransa’dan geldi.   1946: Modern Bikininin Doğuşu 5 Temmuz 1946’da Fransız mühendis Louis Réard, Paris’te modern bikiniyi tanıttı. Adını, dönemin gündeminde olan Bikini Atolü’ndeki nükleer denemelerden aldı. Dansçı Micheline Bernardini’nin üzerinde yalnızca 30 inç karelik kumaş vardı. Bu, “dünyanın en küçük mayosu” olarak lanse edildi. Batı basını, bikini giyenleri “ahlaksız” ilan etti. İngiltere ve Amerika’da plajlarda bikini yasaklandı. İtalya, İspanya, Belçika ve Avustralya gibi ülkeler de benzer yasaklar getirdi. Katolik Kilisesi, bikiniyi “toplumsal ahlakın bozulması” olarak nitelendirdi.   1951 Miss World Skandalı ve Yasakların Devamı 1951 Miss World yarışmasında bikini giyilmesi, İngiliz kraliyet ailesi ve kilise çevrelerinden sert tepki aldı. Yaşanan “bikini skandalı” sonrasında 1952’den itibaren yarışmalarda bikiniye yer verilmedi. 1960’lara kadar birçok yerde yerel bikini yasakları sürdü. Bu yasaklar, tutuklamalar, para cezaları ve plajdan uzaklaştırma gibi uygulamalarla pekiştirildi.   Popüler Kültürde Yükseliş 1950’lerde Brigitte Bardot’un Cannes Film Festivali’nde bikiniyle poz vermesi, bu giysiyi bir moda sembolüne dönüştürdü. 1962’de Ursula Andress, James Bond – Dr. No filmindeki beyaz bikini sahnesiyle sinema tarihine geçti. 1960’ların pop müziği ise Brian Hyland’ın “Itsy Bitsy Teenie Weenie Yellow Polkadot Bikini” şarkısıyla bikiniyi hafızalara kazıdı. Bu süreç, bikiniyi yalnızca bir giysi olmaktan çıkarıp kadın özgürlüğünün ve moda dünyasındaki toplumsal değişimin sembolü haline getirdi.   Günümüzde Bikini 1970’lerde Brezilya kesim modeller, 1980’lerde neon renkler ve yüksek belli tasarımlar, 1990’larda tankini, 2000’lerde spor ve fonksiyonel modeller sahnede yer aldı. Bugün bikini, moda endüstrisinin en güçlü sembollerinden biri. Bir zamanlar hapis cezasına neden olan bu giysi, artık birçok kültürde bireyselliğin, özgürlüğün ve kadın bedeninin görünürlüğünün simgesi olarak kabul ediliyor. Plaj kültürü, çıplaklığın kamusal alanda normalleşmesinin en güçlü adımlarından biri oldu.   Sonuç: Moda, Teşhir ve Mahremiyetin Dönüşümü Bir zamanlar plajlarda “bacak göstermek” dahi suçken, bugün çıplaklık yalnızca normalleşmedi; aynı zamanda bir özgüven göstergesi ve bireysel ifade biçimi olarak sunulmaya başlandı. Bikininin doğuşundan bugüne uzanan süreç, aslında mahremiyetin tarihsel erozyonunun da hikâyesidir. Başlangıçta yalnızca deniz kıyısında sınırlı kalan “bedenin açılması”, modern dönemde gündelik yaşama taşındı. Moda endüstrisi, yalnızca giyim kuşamı belirleyen bir alan olmaktan çıktı; bireylerin görünürlüğünü, toplumdaki varlık biçimlerini ve hatta kültürel aidiyetlerini şekillendiren bir iktidara dönüştü. Kıyafetlerin daralması, kısalması ya da şeffaflaşması artık “normal” kabul edilirken, mahremiyetin korunması çoğu çevrede gericilik veya yobazlıkla eş tutulur hale geldi. Türkiye’deki değişim ise Batı’daki dönüşümü dahi geride bırakacak hızla ilerledi. Eskiden “açık giyiniyor” denilen kadınlar ve erkekler, bugün neredeyse iç çamaşırıyla sokağa çıkar hâle geldi. Genç kuşaklarda çıplaklık bir teşhir biçimi değil, adeta “özgüven” göstergesi olarak yüceltiliyor. Böylece “hayasızlık” olarak nitelenebilecek bir anlayış, bireysel hak ve özgürlük söylemleriyle toplumsal meşruiyet kazandı. Bu noktada moda, bir “imaj tanrısı”na dönüşmüştür. Moda dergileri, defileler, sezon trendleri ve ünlülerin tavsiyeleri, toplumun çoğunluğu için birer buyruk gibi kabul ediliyor. Gösteri çağında modanın gerisinde kalmak, varlığını “görme ve gösterme” üzerine inşa eden bireyler için büyük bir talihsizlik sayılıyor. Guy Debord’un ifadesiyle: “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür.” Böylece görsel kültür, mahremiyeti ifşa ederken bedenin çıplaklaştırılmasını, örtünün transparanlaştırılmasını ve kıyafetlerin daraltılmasını makbul hale getiriyor. İnsan bedeni her zaman ait olduğu kültürün vitrinidir. Geleneksel toplumlarda kıyafet, bir insanın hangi kültüre mensup olduğunu gösterirken; küreselleşmeyle birlikte kıyafetler giderek tek tipleşti. Bugün yerel kıyafetlerini tercih edenler bile kendi toplumlarında yadırganır hale geldi. İranlı sosyolog Haddadadil’in sözleri bu noktada anlamlıdır: “Her insanın giysisi onun vücut ülkesinin bayrağıdır. O, insanın kendi vücut evinin kapısına diktiği ve onunla hangi kültüre bağlı olduğunu ilan ettiği bir bayraktır.” Dolayısıyla bikini yalnızca bir moda nesnesi değildir; aynı zamanda mahremiyetin nasıl törpülendiğinin, teşhir kültürünün nasıl kökleştiğinin ve görsel çağın bireyleri nasıl kuşattığının simgesidir. Plajlardan başlayıp sokaklara, günlük hayata ve hatta sosyal medyaya taşan bu dönüşüm, yalnızca giyim tarzındaki bir değişim değil; aynı zamanda kültürel kimlik, ahlak ve mahremiyet algısının köklü bir dönüşümüdür.   Kaynakça History of the Bikini, Wikipedia – https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_the_bikini The Rebellious History of the Bikini, The Australian Women’s Weekly – https://www.womensweekly.com.au/fashion/history-of-bikini/ History of Swimwear, Wikipedia Annette Kellerman Arrest at Revere Beach, Boston.com When It Was Swimsuit or Jail at Myrtle Beach, Life Magazine  
Ekleme Tarihi: 19 Ağustos 2025 -Salı
Aslıhan Toksoy

BACAK GÖSTERMEK SUÇTU”: BİKİNİNİN YASAKLARDAN MODA İKONUNA UZANAN YÜZ YILLIK YOLCULUĞU

Katı Kuralların Gölgesinde Bir Yaz Kültürü

Yaklaşık bir asır önce, deniz kenarında güneşlenmek bugünkü kadar özgür değildi. İngiltere ve Amerika’nın sahillerinde kadınların diz üstünü göstermesi, hatta erkeklerin üst vücutlarını açıkta bırakması bile suç sayılabiliyordu. Plaj, bir tatil mekânı değil; ahlak kurallarının titizlikle uygulandığı bir “kamusal alan” olarak görülüyordu.

1843’te İngiltere’nin Galler bölgesindeki Tenby sahiline getirilen kurallar bunun en çarpıcı örneklerindendi. Kadınlar denize ancak tekerlekli banyo makineleri ile girebiliyordu. Bu ahşap kabinler, at veya insan gücüyle suya kadar taşınıyor, kapak açıldığında kadınlar kimseye görünmeden denize giriyordu. Giyilen kıyafetler ise bugünkü mayolardan çok farklıydı: kalın flanel kumaştan, bilek ve bileğe kadar kapalı, başlığı bile olan “banyo elbiseleri” zorunluydu.

 

Mahremiyet, Medeniyetin Ölçüsüydü

1860’lara gelindiğinde İngiltere’de çıplak yüzme tamamen yasaklandı. Erkeklerin diz altına kadar uzanan kısa don ve üstlük giymesi zorunlu hale getirildi. Kadınlar için kurallar daha da ağırdı: Giysilerin suyun içinde şeffaflaşmaması için eteklere kurşun ağırlıklar dikiliyordu. Dönemin anlayışında “mahremiyet”, toplumun ahlaki seviyesini gösteren bir “medeniyet ölçüsü” olarak kabul ediliyordu.

 

Amerika’da Mayo Polisi Dönemi

1907’de ünlü Avustralyalı yüzücü Annette Kellerman, Boston’da vücuda oturan tek parça mayo giydiği için tutuklandı. Suçu, “kamuya açık alanda müstehcenlik” olarak kayıtlara geçti. O dönemde diz üstü mayo giymek “kabul edilemez” bulunuyordu.

1915’te Los Angeles’ta mayo ile plaj dışında dolaşmak yasaktı; bu kuralı ihlal edenlere para cezası veriliyordu. 1920’de New York’un ünlü Coney Island plajında “mayo polisi” görev yapıyordu. Kadınların mayo boyu cetvelle ölçülüyor, dizden yukarı 15 santimetreyi aşan kısalık para veya hapis cezası ile sonuçlanıyordu.

1923’te Atlantic City’de mayo boyu net kurallara bağlandı: dizden yukarı 4 inçten (yaklaşık 10 cm) fazla açıklık yasaktı. Çorap ve etek zorunlu tutuldu. 1922’de Washington’da da benzer ölçü kuralları yürürlükteydi. Plaj polisleri kuralları ihlal edenleri rapor ediyor ve ceza uygulanmasını sağlıyordu.

 

II. Dünya Savaşı ve Kumaş Tasarrufu

II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa ve Amerika’da kumaş tasarrufu zorunluluk haline geldi. Bu dönem, iki parçalı mayoların yaygınlaşmasının önünü açtı. Ancak bu yeni tasarımlar hâlâ göbek kısmını kapatıyor, bikini tanımına tam olarak uymuyordu.

Moda dünyasında bir devrim yaratacak adım ise savaşın hemen ardından Fransa’dan geldi.

 

1946: Modern Bikininin Doğuşu

5 Temmuz 1946’da Fransız mühendis Louis Réard, Paris’te modern bikiniyi tanıttı. Adını, dönemin gündeminde olan Bikini Atolü’ndeki nükleer denemelerden aldı. Dansçı Micheline Bernardini’nin üzerinde yalnızca 30 inç karelik kumaş vardı. Bu, “dünyanın en küçük mayosu” olarak lanse edildi.

Batı basını, bikini giyenleri “ahlaksız” ilan etti. İngiltere ve Amerika’da plajlarda bikini yasaklandı. İtalya, İspanya, Belçika ve Avustralya gibi ülkeler de benzer yasaklar getirdi. Katolik Kilisesi, bikiniyi “toplumsal ahlakın bozulması” olarak nitelendirdi.

 

1951 Miss World Skandalı ve Yasakların Devamı

1951 Miss World yarışmasında bikini giyilmesi, İngiliz kraliyet ailesi ve kilise çevrelerinden sert tepki aldı. Yaşanan “bikini skandalı” sonrasında 1952’den itibaren yarışmalarda bikiniye yer verilmedi. 1960’lara kadar birçok yerde yerel bikini yasakları sürdü. Bu yasaklar, tutuklamalar, para cezaları ve plajdan uzaklaştırma gibi uygulamalarla pekiştirildi.

 

Popüler Kültürde Yükseliş

1950’lerde Brigitte Bardot’un Cannes Film Festivali’nde bikiniyle poz vermesi, bu giysiyi bir moda sembolüne dönüştürdü.
1962’de Ursula Andress, James Bond – Dr. No filmindeki beyaz bikini sahnesiyle sinema tarihine geçti. 1960’ların pop müziği ise Brian Hyland’ın “Itsy Bitsy Teenie Weenie Yellow Polkadot Bikini” şarkısıyla bikiniyi hafızalara kazıdı.

Bu süreç, bikiniyi yalnızca bir giysi olmaktan çıkarıp kadın özgürlüğünün ve moda dünyasındaki toplumsal değişimin sembolü haline getirdi.

 

Günümüzde Bikini

1970’lerde Brezilya kesim modeller, 1980’lerde neon renkler ve yüksek belli tasarımlar, 1990’larda tankini, 2000’lerde spor ve fonksiyonel modeller sahnede yer aldı. Bugün bikini, moda endüstrisinin en güçlü sembollerinden biri.

Bir zamanlar hapis cezasına neden olan bu giysi, artık birçok kültürde bireyselliğin, özgürlüğün ve kadın bedeninin görünürlüğünün simgesi olarak kabul ediliyor. Plaj kültürü, çıplaklığın kamusal alanda normalleşmesinin en güçlü adımlarından biri oldu.

 

Sonuç: Moda, Teşhir ve Mahremiyetin Dönüşümü

Bir zamanlar plajlarda “bacak göstermek” dahi suçken, bugün çıplaklık yalnızca normalleşmedi; aynı zamanda bir özgüven göstergesi ve bireysel ifade biçimi olarak sunulmaya başlandı. Bikininin doğuşundan bugüne uzanan süreç, aslında mahremiyetin tarihsel erozyonunun da hikâyesidir.

Başlangıçta yalnızca deniz kıyısında sınırlı kalan “bedenin açılması”, modern dönemde gündelik yaşama taşındı. Moda endüstrisi, yalnızca giyim kuşamı belirleyen bir alan olmaktan çıktı; bireylerin görünürlüğünü, toplumdaki varlık biçimlerini ve hatta kültürel aidiyetlerini şekillendiren bir iktidara dönüştü. Kıyafetlerin daralması, kısalması ya da şeffaflaşması artık “normal” kabul edilirken, mahremiyetin korunması çoğu çevrede gericilik veya yobazlıkla eş tutulur hale geldi.

Türkiye’deki değişim ise Batı’daki dönüşümü dahi geride bırakacak hızla ilerledi. Eskiden “açık giyiniyor” denilen kadınlar ve erkekler, bugün neredeyse iç çamaşırıyla sokağa çıkar hâle geldi. Genç kuşaklarda çıplaklık bir teşhir biçimi değil, adeta “özgüven” göstergesi olarak yüceltiliyor. Böylece “hayasızlık” olarak nitelenebilecek bir anlayış, bireysel hak ve özgürlük söylemleriyle toplumsal meşruiyet kazandı.

Bu noktada moda, bir “imaj tanrısı”na dönüşmüştür. Moda dergileri, defileler, sezon trendleri ve ünlülerin tavsiyeleri, toplumun çoğunluğu için birer buyruk gibi kabul ediliyor. Gösteri çağında modanın gerisinde kalmak, varlığını “görme ve gösterme” üzerine inşa eden bireyler için büyük bir talihsizlik sayılıyor. Guy Debord’un ifadesiyle: “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür.” Böylece görsel kültür, mahremiyeti ifşa ederken bedenin çıplaklaştırılmasını, örtünün transparanlaştırılmasını ve kıyafetlerin daraltılmasını makbul hale getiriyor.

İnsan bedeni her zaman ait olduğu kültürün vitrinidir. Geleneksel toplumlarda kıyafet, bir insanın hangi kültüre mensup olduğunu gösterirken; küreselleşmeyle birlikte kıyafetler giderek tek tipleşti. Bugün yerel kıyafetlerini tercih edenler bile kendi toplumlarında yadırganır hale geldi. İranlı sosyolog Haddadadil’in sözleri bu noktada anlamlıdır: “Her insanın giysisi onun vücut ülkesinin bayrağıdır. O, insanın kendi vücut evinin kapısına diktiği ve onunla hangi kültüre bağlı olduğunu ilan ettiği bir bayraktır.”

Dolayısıyla bikini yalnızca bir moda nesnesi değildir; aynı zamanda mahremiyetin nasıl törpülendiğinin, teşhir kültürünün nasıl kökleştiğinin ve görsel çağın bireyleri nasıl kuşattığının simgesidir. Plajlardan başlayıp sokaklara, günlük hayata ve hatta sosyal medyaya taşan bu dönüşüm, yalnızca giyim tarzındaki bir değişim değil; aynı zamanda kültürel kimlik, ahlak ve mahremiyet algısının köklü bir dönüşümüdür.

 

Kaynakça

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Z
(20.08.2025 15:14 - #269)
Yüreğinize ve Kaleminize sağlık değerli Aslihan hanım, çok yerinde bir yazı olmuş.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.