Dünya Mülteciler Günü – 20 Haziran 2025
Kimse yurdundan keyifle ayrılmaz.
Ama bu cümle bugün, dünyanın dört bir yanında milyonların hayatta kalmak için evlerini, kimliklerini, hayatlarını geride bırakmak zorunda kaldığı gerçeğini tanımlar hale geldi.
Bu gün, dünyanın görmezden geldiği en kitlesel insanlık krizlerinden biri olan mülteciliğin aynasıdır.

MÜLTECİ KİMDİR?
Uluslararası hukuk, mülteciyi şöyle tanımlar:
“Irkı, dini, ulusal kimliği, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ya da siyasi görüşleri nedeniyle zulüm görme korkusuyla ülkesini terk eden ve başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunarak bu talebi kabul edilen kişi.”
Ancak mültecilik sadece hukuki bir statü değil, zorunluluğun, kaybın ve hayatta kalmanın adıdır.
120 MİLYON İNSAN: EVİNDEN, YURDUNDAN, HAKLARINDAN KOPARILDI
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2025 yılı itibarıyla dünya genelindeki zorla yerinden edilmiş insan sayısını açıkladı: 120 milyonu aştı.
Bu sayının dağılımı şöyle:
- 43 milyon kişi resmi mülteci statüsünde.
- 6,2 milyon kişi sığınma başvurusunda bulunmuş ve kabul edilmeyi bekliyor.
- 70 milyondan fazla kişi, ülke içinde yerinden edilmiş durumda.
- Zorla yerinden edilen her 10 kişiden 4’ü: çocuk.
Bu insanlar bir sabah yola çıkmadılar.
Onlar için "gitmek", ölümle kalmak arasındaki tercihti.
Ya kalıp savaşta, açlıkta ya da baskıda yok olacaklardı, ya da hayatta kalmak için bilinmeze yürümek zorundaydılar.
GAZZE: MODERN TARİHİN EN YÜKSEK ZORLA GÖÇ ORANI
2023 Ekim’inden itibaren Gazze’de yaşananlar yalnızca bir savaş değil, kitlesel bir zorla yerinden etme stratejisi olarak kayıtlara geçti.
- Gazze nüfusunun %80’i, yani yaklaşık 1,9 milyon kişi yerinden edildi.
- On binlerce çocuk anne-babasını, evini, okulunu kaybetti.
- 2025 itibarıyla 1 milyondan fazla kişi çadırlarda yaşamaya çalışıyor.
- Günlük temiz suya erişimi olan kişi oranı %5’in altında.
- BM açıklaması: “Gazze’de güvenli hiçbir yer kalmamıştır.”
Uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiği, savaş suçlarının belgelenmiş halde işlendiği bu bölgede, mültecilik artık bir “geçici statü” değil, ömürlük bir belirsizlik halini aldı.
SURİYE: ON DÖRDÜNCÜ YILINDA SÜRGÜN DEVAM EDİYOR
Suriye, dünyanın en uzun süreli mülteci krizlerinden birine sahne oluyor.
- 2011’den bu yana 13,5 milyon Suriyeli evini terk etti.
- 5,7 milyon Suriyeli, komşu ülkelere sığındı.
- Türkiye, 2025 itibarıyla 3,2 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.
- Ülke içinde yerinden edilmiş kişi sayısı: 7,2 milyon.
- Savaşta doğan çocukların çoğu, 14 yaşında ve hâlâ bir okula gitmedi.
Bu sadece bir savaşın değil, geleceğin de gasp edilmesidir.
Her eğitimsiz çocuk, her yersiz genç, küresel vicdanın kaybettiği bir sınavdır.
DİĞER SESSİZ ÇIĞLIKLAR: SUDAN, MYANMAR, AFGANİSTAN
Sudan:
2023’teki iç savaşla birlikte 9 milyon kişi daha yerinden edildi. Açlık, kuraklık, silahlı şiddet birleşerek halkı göçe zorladı.
Myanmar (Rohingya):
1 milyonu aşkın Rohingya mülteci hâlâ Bangladeş kamplarında sıkışmış durumda. Ne vatandaşlıkları var, ne korumaları.
Afganistan:
Taliban sonrası göç dalgasıyla 6 milyon kişi ülkesini terk etti. Kadınların neredeyse tamamı eğitimden ve kamusal hayattan silindi.
Venezuela:
7,7 milyon kişi ekonomik kriz nedeniyle göç etti. Açlık, ilaç eksikliği ve sokak şiddeti bu göçü tetikledi.
UMUDA AÇILAN YOLLAR: MEZAR OLAN DENİZLER
En korkunç sayılardan biri:
2024 yılında Akdeniz’de boğularak ölen mülteci sayısı: 3.105
- Avrupa’ya ulaşabilen mültecilerin oranı: %25
- Libya ve Tunus açıklarında ölen çocuk oranı: %15
- ABD-Meksika sınırında geri çevrilen mülteci sayısı: 400.000+
Mülteci yolları artık umuda değil, ölüme açılıyor.
Ve dünya bu ölümleri sadece istatistik olarak izliyor.

MÜLTECİ ÇOCUKLAR: KAYIP NESİLLER
Çocuklar, mültecilik statüsünde en korunmasız grubu oluşturuyor:
- Dünya genelindeki mültecilerin %42’si çocuk.
- Gazze’de 17.000 çocuk ya anne-babasız ya da tek başına.
- Suriyeli mülteci çocukların %60’ı okula gidemiyor.
- Sudan’da her 3 çocuktan biri kronik açlıkla karşı karşıya.
- Rohingya çocukları hâlâ kimliksiz büyüyor.
UNICEF, 2025 raporunda durumu şöyle özetledi:
“Bu, modern çağın en büyük çocuk mülteci krizidir.”
SINIRLAR YÜKSELİYOR, UMUT ALÇALIYOR
Zengin ülkeler, bu krizde dayanışma göstermek yerine sınırlarını kapatıyor:
- Avrupa Birliği 2024'te sınır dışı kararlarını %18 artırdı.
- ABD ve Kanada, mülteci kabul kotalarını azalttı.
UNHCR ve UNICEF'in 2025 bütçe açığı: 9.3 milyar dolar.
Mülteciler sadece evlerini değil, umutlarını da kaybediyor.
Dünya, korunmaya muhtaç insanlardan korunmaya çalışıyor.

BUGÜN NEDEN ÖNEMLİ?
Çünkü bu kadar büyük bir sessizlik, artık suç ortaklığıdır.
Dünya Mülteciler Günü, yalnızca BM takvimine işlenmiş bir tarih değil; insanlığın en temel değerlerini hatırlaması gereken gündür. Bugün; evini, ailesini, toprağını, geleceğini kaybeden insanların, hâlâ bir umut aradığı gündür.
Bugün; sınır tellerinin gökyüzünü kapattığı, çocukların dikenli tellerin altında büyüdüğü, bebeklerin açlıktan öldüğü bir dünyaya dur deme günüdür.
Ve en önemlisi:
Bugün, hâlâ susuyorsak, artık görmezden gelmiyoruz; suç ortağı oluyoruz.
Sorumluluk Kimde?
Devletlerde:
Çünkü mültecilik küresel bir sorumluluktur. Birkaç ülkenin sırtına yüklenemez.
Göç rotaları açılmalı, yasal koruma mekanizmaları işletilmeli, mültecilere insan onuruna yakışır yaşam alanları sunulmalıdır.
Medyada:
Mültecileri yalnızca kriz anlarında haberleştirmek yerine, onların süreklilik arz eden sorunlarını görünür kılmalıdır. İnsan yüzü silinmiş istatistiklerden değil, gerçek hikâyelerden söz etmelidir.
Sivil toplumda:
Yardım kuruluşları, dayanışma ağları, gönüllü hareketler büyümeli, daha güçlü hale gelmelidir.
Çünkü bazen tek bir sıcak yemek, tek bir çadır, tek bir tercüman bile hayat kurtarır.
Toplumlarda:
Önyargılarla değil empatiyle yaklaşmalıyız. Mülteci, dilenmeye değil; yaşama tutunmaya çalışıyor.
Kimse kendini aşağıda ya da yukarıda görmemeli.
Çünkü kimse mülteci doğmaz; ama herkes bir gün mülteci olabilir.
Mülteciler Üzerine İnşa Edilen Ayrımcı Söylemlere Karşı Sessiz Kalmıyoruz
Toplumda giderek yaygınlaşan ayrımcı söylemler, özellikle medya yoluyla güç kazanmakta; mültecileri hedef gösteren dil, zamanla şiddeti besleyen bir zemine dönüşmektedir. Bu dil, yalnızca önyargıyı artırmakla kalmaz; sözlü ve fiziksel saldırıları da meşrulaştırır.
İnsanlık onuruna uygun yaşam koşullarının sağlanması ve korunması tüm devletlerin temel sorumluluğudur. Mültecilerin eğitim, sağlık, barınma, çalışma hakkı ile kültürel ve sosyal yaşama katılımı önündeki engellerin kaldırılması bir zorunluluktur.
Şunu unutmayalım:
Hiç kimse güvenli, eşit ve özgür bir yaşamı varken mülteci olmayı istemez.
Mültecilik, tercih edilen bir durum değil; çoğu zaman çaresizliğin, zorunlu bir hayatta kalma çabasının adıdır.
Peki Ya Biz?
Biz ne yapıyoruz?
Telefonlarımızı şarj ederken, elektriksiz kamplarda karanlıkta kalan çocukları hatırlıyor muyuz?
Sahip olduğumuz bir kimliğe “vatandaşlık” yazarken, vatansız doğan bebekleri düşünüyor muyuz?
“Ben bir şey yapamam” demek kolay.
Ama hiçbir şey yapmamak da bir seçimdir.
En azından susmamak da bir başlangıçtır.
Son Söz: Yerinden Edilen Yalnızca İnsanlar Değil, Vicdanımız
Bugün; Filistinli bir çocuk çadırın ucunda yemeğe uzanamıyorsa,
Suriyeli bir baba sınırda donarak ölüyorsa,
Sudanlı bir kadın bebeğini sırtında kurak topraklarda taşıyorsa...
Bugün; dünyada en çok yerinden edilen şeyin aslında insan vicdanı olduğunu kabul etme günüdür.
Hazırlayan:
Aslıhan Toksoy – 20 Haziran 2025 / Dünya Mülteciler Günü Özel Dosyası