Gürkan Karaçam
Köşe Yazarı
Gürkan Karaçam
 

Fail Kim, Sen Kimsin?

Zeki insan, baştan anlaşalım. Bu bir duygu yazısı değil. Bu bir taraf yazısı hiç değil. Bu bir akıl okuması. Çünkü çağımızda mesele “ne oldu?” değil, neden böyle sunuldu? İlk soruyla başlayalım: Neden şiddet aynı şiddet değil? Neden bir yerde “terör”, başka bir yerde “bireysel trajedi”? Bu ayrım ahlaki değil. Bu ayrım yapısal. Tanımı en baştan detaya girmeden  net koyalım: Terör, sivilleri korkutmak için kullanılan şiddettir ama bugün dünyada asıl belirleyici olan şiddetin kendisi değil, kimin adına işlendiğinin nasıl çerçevelendiğidir. İşte burada ikinci kavram devreye girer: Algı mimarisi. Algı mimarisi şunu belirler: Fail nasıl adlandırılacak Olay hangi bağlama oturtulacak Kimin acısı evrensel, kimin acısı yerel sayılacak Bu bir medya tercihi değil, güç mühendisliğidir. Bak şimdi dikkatle düşün: Avrupa’da bir saldırı olur. Fail beyazdır, Hristiyandır, yerlidir. Anında şu kelimeler gelir: “Yalnız kurt”, “radikalleşme”, “psikolojik sorun”. Aynı şiddet Müslüman kimlikle ilişkilendirilğinde kelime değişir: TERÖR. Peki neden? Çünkü terör kelimesi bir suçu değil, bir kimliği sabitlemek için kullanılır. Burada yine detaya girmeden  üçüncü tanımı yapalım: Terör etiketi, hukuki değil, jeopolitik bir araçtır. Kimin tehdit olarak kodlanacağını belirler. Şimdi tarih konuşsun. Yugoslavya’da Sırplar Hristiyandı. Ama Sırplar değil birleşik Yugoslavya devleti olgusu varlık olarak “jeopolitik dengeye” direnç oluşturuyordu. Sonuç? Şeytanlaştırma, müdahale, parçalama. Irak’ta Saddam Müslümandı. Ama mesele din değildi. Enerji, denetim ve bölgesel dengeydi. Libya’da Kaddafi’nin suçu inancı değil, Afrika’da altına dayalı parasal bağımsızlık fikrini dillendirmesiydi. Vietnam, Güney Amerika ülkeleri vesaire... Listeyi uzatabiliriz... Buradan şu net sonucu çıkarıyoruz: Güç, düşmanını dine göre değil, direncine göre seçer. Direnç kırıldığında etiket çöpe atılır. Şimdi zeki insan direnç meselesi üzerinden   kritik bir noktaya geliyoruz. Burada düşünmeyen herkes slogan atar fakat biz analiz yapacağız. İzzettin el-Kassam neden İsrail dışında eylem yapmıyor? Bu soru basit değil. Ama cevabı çok şey anlatır. Önce şunu tespit edelim: İsrail sınırları dışında sistematik, rastgele, kontrolsüz eylemler yok. Ne Avrupa’da, ne Asya’da, ne başka bir cephede. Bu bir eksiklik mi? Hayır. Bu bir doktrin tercihi. Şimdi detaya girmeden dördüncü tanımı yapıyoruz: Doktrin, neyin yapılacağını değil, neyin asla yapılmayacağını belirleyen şeydir. İzzettin el-Kassam’ın temel stratejik tercihi şudur: Çatışmayı coğrafi olarak sabitlemek. Neden? Çünkü çatışma coğrafyası genişlediği anda: Meşruiyet alanı daralır Uluslararası destek hızla buharlaşır “Savunma” anlatısı çöker “Küresel tehdit” etiketi otomatik devreye girer Yani İsrail dışında yapılacak her eylem, askeri değil, stratejik bir kayıp üretir. Bu nedenle tercih şudur: Duygusal tatmin yok Anlık öfke yok Rastgelelik yok Bu amatörlük değil, bu soğukkanlı disiplin. Burada da seni boğmadan  beşinci tanımı yapalım zeki insan: Stratejik doğruluk, kısa vadeli intikamdan vazgeçebilme yeteneğidir. Burayı kaçırma: Bugün dünyada birçok yapı “ses getirmek” için eylem yapar ama ses getirmekle oyun kazanılamaz. Oyun, lehine oluşturduğun algıyı kaybetmeden oynanır. İzzettin el-Kassam’ın İsrail dışına taşmaması, askeri zayıflık değil, algı üstünlüğünü kaybetmeme refleksidir. Çünkü dış cephede yapılacak her kontrolsüz eylem, karşı tarafa şunu verir: “Bakın, tehdit sadece bize değil, size de.” Ve o an tablo değişir. Fail sabitlenir. Mağduriyet biter. İşte bu yüzden asıl savaş sahada değil, etiketleme masasında kazanılır. Şimdi  yine sen yormadan son tanımı yapalım ve resmi tamamlayalım: Mağduriyet stratejisi, modern çağın en güçlü savunma mekanizmasıdır. Silah kullanmaz, hikâye üretir. Toprak almaz, meşruiyet toplar. Ve zeki insan, zihinleri kim dizayn ediyorsa, gerçeği de o tanımlıyor demektir. O yüzden sana “fail kim?” diye sorduklarında, asıl soruyu sakın unutma: Hikâyeyi kim yazıyor? Hangi şiddet görünür, hangisi görünmez oluyor? Hangi ölüm işe yarıyor? Çünkü bu çağda mesele kimin öldüğü değil, kimin ölümünün stratejik kazanç sağladığıdır. Ve şunu aklının bir yerine kazı: Terör bazen bombayla yapılır ama en kalıcı olanı, etiketle yapılanıdır. Ve sen, zeki insan; aklını kiraya vermediğin sürece bu oyunda kimsenin eli sana görünmez değildir.    
Ekleme Tarihi: 15 Aralık 2025 -Pazartesi
Gürkan Karaçam

Fail Kim, Sen Kimsin?

Zeki insan, baştan anlaşalım.

Bu bir duygu yazısı değil.
Bu bir taraf yazısı hiç değil.
Bu bir akıl okuması.

Çünkü çağımızda mesele “ne oldu?” değil,
neden böyle sunuldu?

İlk soruyla başlayalım:
Neden şiddet aynı şiddet değil?
Neden bir yerde “terör”, başka bir yerde “bireysel trajedi”?

Bu ayrım ahlaki değil.
Bu ayrım yapısal.

Tanımı en baştan detaya girmeden  net koyalım:

Terör, sivilleri korkutmak için kullanılan şiddettir ama bugün dünyada asıl belirleyici olan şiddetin kendisi değil, kimin adına işlendiğinin nasıl çerçevelendiğidir.

İşte burada ikinci kavram devreye girer:

Algı mimarisi.

Algı mimarisi şunu belirler:
Fail nasıl adlandırılacak
Olay hangi bağlama oturtulacak
Kimin acısı evrensel, kimin acısı yerel sayılacak

Bu bir medya tercihi değil, güç mühendisliğidir.

Bak şimdi dikkatle düşün:
Avrupa’da bir saldırı olur. Fail beyazdır, Hristiyandır, yerlidir.
Anında şu kelimeler gelir:
Yalnız kurt”, “radikalleşme”, “psikolojik sorun”.

Aynı şiddet Müslüman kimlikle ilişkilendirilğinde kelime değişir:
TERÖR.

Peki neden?

Çünkü terör kelimesi bir suçu değil, bir kimliği sabitlemek için kullanılır.

Burada yine detaya girmeden  üçüncü tanımı yapalım:

Terör etiketi, hukuki değil, jeopolitik bir araçtır.
Kimin tehdit olarak kodlanacağını belirler.

Şimdi tarih konuşsun.

Yugoslavya’da Sırplar Hristiyandı.
Ama Sırplar değil birleşik Yugoslavya devleti olgusu varlık olarak “jeopolitik dengeye” direnç oluşturuyordu.
Sonuç? Şeytanlaştırma, müdahale, parçalama.

Irak’ta Saddam Müslümandı.
Ama mesele din değildi.
Enerji, denetim ve bölgesel dengeydi.

Libya’da Kaddafi’nin suçu inancı değil, Afrika’da altına dayalı parasal bağımsızlık fikrini dillendirmesiydi. Vietnam, Güney Amerika ülkeleri vesaire... Listeyi uzatabiliriz...

Buradan şu net sonucu çıkarıyoruz:

Güç, düşmanını dine göre değil, direncine göre seçer.
Direnç kırıldığında etiket çöpe atılır.

Şimdi zeki insan direnç meselesi üzerinden   kritik bir noktaya geliyoruz. Burada düşünmeyen herkes slogan atar fakat biz analiz yapacağız.

İzzettin el-Kassam neden İsrail dışında eylem yapmıyor?

Bu soru basit değil.
Ama cevabı çok şey anlatır.

Önce şunu tespit edelim:
İsrail sınırları dışında sistematik, rastgele, kontrolsüz eylemler yok.
Ne Avrupa’da, ne Asya’da, ne başka bir cephede.

Bu bir eksiklik mi?
Hayır.
Bu bir doktrin tercihi.

Şimdi detaya girmeden dördüncü tanımı yapıyoruz:

Doktrin, neyin yapılacağını değil,
neyin asla yapılmayacağını belirleyen şeydir.

İzzettin el-Kassam’ın temel stratejik tercihi şudur:
Çatışmayı coğrafi olarak sabitlemek.

Neden?

Çünkü çatışma coğrafyası genişlediği anda:
Meşruiyet alanı daralır
Uluslararası destek hızla buharlaşır
“Savunma” anlatısı çöker
“Küresel tehdit” etiketi otomatik devreye girer

Yani İsrail dışında yapılacak her eylem,
askeri değil, stratejik bir kayıp üretir.

Bu nedenle tercih şudur:
Duygusal tatmin yok
Anlık öfke yok
Rastgelelik yok

Bu amatörlük değil, bu soğukkanlı disiplin.

Burada da seni boğmadan  beşinci tanımı yapalım zeki insan:

Stratejik doğruluk, kısa vadeli intikamdan vazgeçebilme yeteneğidir.

Burayı kaçırma:
Bugün dünyada birçok yapı “ses getirmek” için eylem yapar ama ses getirmekle oyun kazanılamaz.

Oyun, lehine oluşturduğun algıyı kaybetmeden oynanır.

İzzettin el-Kassam’ın İsrail dışına taşmaması, askeri zayıflık değil, algı üstünlüğünü kaybetmeme refleksidir.

Çünkü dış cephede yapılacak her kontrolsüz eylem, karşı tarafa şunu verir:
Bakın, tehdit sadece bize değil, size de.

Ve o an tablo değişir.
Fail sabitlenir.
Mağduriyet biter.

İşte bu yüzden asıl savaş sahada değil,
etiketleme masasında kazanılır.

Şimdi  yine sen yormadan son tanımı yapalım ve resmi tamamlayalım:

Mağduriyet stratejisi, modern çağın en güçlü savunma mekanizmasıdır.
Silah kullanmaz, hikâye üretir.
Toprak almaz, meşruiyet toplar.

Ve zeki insan,
zihinleri kim dizayn ediyorsa,
gerçeği de o tanımlıyor demektir.

O yüzden sana “fail kim?” diye sorduklarında,
asıl soruyu sakın unutma:

Hikâyeyi kim yazıyor?
Hangi şiddet görünür, hangisi görünmez oluyor?
Hangi ölüm işe yarıyor?

Çünkü bu çağda mesele kimin öldüğü değil,
kimin ölümünün stratejik kazanç sağladığıdır.

Ve şunu aklının bir yerine kazı:

Terör bazen bombayla yapılır ama en kalıcı olanı, etiketle yapılanıdır.

Ve sen, zeki insan; aklını kiraya vermediğin sürece bu oyunda kimsenin eli sana görünmez değildir.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.